9 Ekim 2010 Cumartesi

İşitmezlik Nedenleri

İşitmezlik Nedenleri


İşitme kaybı nedenleri ayrıntılı olarak incelenirse, çok uzun bir liste elde edilir. Ayrıca bu liste birçok farklı etmenlere göre sınıflandırılabilinir. Örneğin, bireyin kendi yapısından kaynaklanan organik nedenler ile çevre koşullarından kaynaklanan çevresel nedenler; ya da işitme kaybının oluş zamanına bağlı olarak doğumdan önce, doğumdan sonra ve kalıtsal nedenler gibi. Doğuştan ve edinilmiş işitme kayıpları nedenleri ya da duyu-sinirsel işitme kayıpları nedenleri ile iletim tipi işitme kayıpları nedenleri gibi farklı sınıflandırmalara göre verilebilmektedir.

İşitme kaybı yaratan ve oldukça sık görülen ve özel ilgi isteyen temel nedenler şunlardır:

Kalıtım. İşitme kayıplarının en yaygın nedeni genetik nedenlerdir. Bazı ailelerde kalıtsal olduğunu izlemek olasıdır. A.B.D.'de işitme engelliler okul nüfusu içinde yapılan bir araştırmada, öğrencilerin %30'unda işitme kaybı bulunan akrabaları olduğu saptanmıştır. Akraba evliliğinin kalıtsal nedenli işitme kayıplarına yol açtığı bilinmektedir.

Erken doğum, doğum anı ve hamilelikteki komplikasyonlar. Bu etmenler işitmezlik ve diğer özür risklerini arttırmakta. Hamilelikteki komplikasyonlar birçok nedenden kaynaklanabiliyor: Hamileliğin ilk üç ayında radyasyon, zararlı ilaç kullanımı, enfeksiyonlar, doğum sırasında oksijensiz kalış bunlardan bazıları.

Kızamıkçık. Bu hastalık çok hafif belirtiler ile seyretmekte, ancak hamile bir anne, özellikle ilk üç ayı içinde bu hastalığa yakalanmış ise bebeğin işitme kaybı, görme özrü, kalp bozukluğu ve diğer bazı sorunlar ile etkilenme olasılığı vardır. Koruyucu olarak kız çocuklarına rutin aşı yapılan ülkelerde bu nedene bağlı özürler önemli ölçüde azaltılmıştır.

Erken çocukluk dönemindeki hastalıklar. Kabakulak, kızamık, zatürree gibi. Bunlardan menenjit ve otitis media ayrı başlıklar altındadır.

Menenjit. Beyin zarının iltihabı olan bu hastalık, sonradan edinilen işitme kayıpları nedenlerinden birisidir. Bakterilere ya da virüslere bağlı bir enfeksiyon olup, diğer zararlı etkileri yanında iç kulağa da hasar vermektedir. Çok ileri derecede kayıplara neden olmaktadır.

Otitis media. Sonradan edinilen işitme kayıpları nedenlerinden birisi de orta kulak iltihabıdır. Tedavi görmeyen orta kulak iltihapları, bu bölgede sıvı birikmesine ve kulak zarının delinmesine, böylece iletim tipi bir kayba neden olabilmekte, ilerleyen hastalık iç kulağa da hasar verebilmektedir.

Kan uyuşmazlığı. Anne ile bebek arasındaki kan uyuşmazlığı da işitme kaybı nedeni olabilmekte. Ancak bu konuda tıbbi girişimlerin ilerlemesi sonucu, gelişmiş ülkelerde bu nedenin görülmesi azalmaktadır.

Ototoksik ilaçlar. Streptomisin, kanamisin, kinin gibi ilaçların kullanımı iç kulakta hasar nedeni olabilmektedir.

 Gürültü ve yaşlanmaya bağlı nedenler. Ani ya da kronik gürültüye bağlı travmalar, yaşlanmaya bağlı kayıplar da iç kulakta kalıcı hasarlar yapabilmektedir.

Down's Sendromu. Down's Sendromu olan çocuklarda zihin engeli yanında işitme kaybı bulunma oranı çok yüksektir. Bazı yazarlar bu çocukların %75'inde işitme kaybı görüldüğünü bildirmektedir.

İŞİTME KAYBI TİPLERİ

İŞİTME KAYBI TİPLERİ


Patolojinin lokalizasyonuna göre işitme kayıpları aşağıdaki gibi sınıflandırılır.

1. İletim tipi işitme kaybı: Dış ve orta kulakta meydana gelen patolojilere bağlı olarak ortaya çıkan işitme kaybıdır. Sesin iç kulağa iletiminde problem vardır.

2. Sensörinöral tip işitme kaybı: Kokleada meydana gelen sesin transfer ve dönüşümünü engelleyen, periferik sinir yollarını da içine alan işitme kayıplarıdır.

3. Mikst tip işitme kaybı: Hem orta kulak hem de kokleada meydana gelen patolojilerin ortaya çıkarttığı iletim ve dönüşüm fonksiyonlarının etkilendiği işitme kayıplarıdır.

4. İşitsel nöropatiler: Ses enerjisinin koklead dönüşümünden sonraki işitme yollarından kortikal primer işitsel alanlara kadar uzanan yollar üzerinde meydana gelen patolojilerin ortaya çıkardığı işitme kayıplarıdır.

5. Sentral işitsel işlemleme bozuklukları: Korteksteki primer işitsel alanlarla Wernicke ve Broca alanları arasındaki iletişim bozukluğunun ortaya çıkardığı işitsel fonksiyon bozukluğudur.

6. Fonksiyonel işitme kaybı: Organik patoloji olmaksızın ağır psişik travmaların veya ikincil kazanç sağlama çabasının ortaya çıkardığı işitme kayıplarıdır.

İşitme Yetersizliği Olan Öğrencilerin Değerlendirilmesi

İşitme Yetersizliği Olan Öğrencilerin Değerlendirilmesi


Odyolojik Değerlendirme

Odyolojik; işitme sisteminin değerlendirilmesi, işitme kaybı tanısının konulması, işitme kaybında uygun rehabilitasyon yaklaşımlarının belirlenmesi ve uygulanması, işitme kaybında gerek görülmesi durumunda amplifikasyon (işitme cihazı, implantlar) uygulaması ve adaptasyonunun sağlanması alanında çalışan, günümüzde yaygınlaşan objektif test yaklaşımları ile işitme sistemini daha ayrıntılı olarak inceleme şansına sahip bir bilim dalıdır.

Bu değerlendirmelerin yapılabilmesi için değişik ölçüm araçları geliştirilmiştir. Kliniklerde kullanılan, farklı frekanslarda işitmeyi değerlendirme olanağı sağlayan odyometrelerdir. Odyometreler aracılığıyla belirlenen, işitme eşiklerinin gösterilmesi amacı ile kullanılan grafiklere “odyogram” adı verilir. Yaygın olarak kullanılan odyogramlar da, 1Hz ile 8000 Hz arasındaki değerlendirmeler yer almaktadır (Şekil- 1). İşitme eşikleri saptandıktan sonra, 500 Hz, 1000 Hz ve 2000 Hz’lerdeki işitme eşikleri toplanarak aritmetik ortalamaları alınır. Bu ortalama, saf ses ortalaması olarak da adlandırılır. Bu frekansların tercih edilme nedeni; günlük yaşamda kullandığımız konuşma seslerinin, daha çok bu frekanslar içinde yer almasıdır. Elde edilen saf ses ortalaması değeri işitme kaybının derecesini belirlemektedir.

İşitme kaybı olan bir kişinin, günlük yaşamında karşılaştığı fonksiyonel sorunları görmek açısından, son derece önemli olan konuşma testleri, Odyolojik değerlendirmenin en önemli kısımlarından birisini oluşturmaktadır. Konuşma testleri yapılmamış bir odyogram, kesinlikle tamamlanmış kabul edilmemelidir. İşitme kaybı ile birlikte yorumlandığı zaman işitme ve anlama sorununun belirlenmesi için önemlidir.

Erken Tanının Önemi

İşitme kaybına erken dönemde tanı konması ve tedavisinin planlanması, çocuğun ileri Dönemde karşılaşabileceği dil, konuşma bozuklukları, gelişimsel ve sosyal sorunların Önlenmesinde anahtar rol oynamaktadır. Özellikle ilk iki yaş, çocuğun konuşmasını geliştirebilmesi için en önemli dönemdir. Aile çocuğun büyümesini ve gelişmesini dikkatli bir gözlemle takip ediyorsa, işitme kaybı erken dönemde teşhis edilebilir.

Türkiye’de çocuklarda işitme kayıplarının boyutunu gösteren sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. 1970 ve 1990 yılları arasında 4521 işitme kayıplı çocukla yaptıkları çalışmada, işitme kaybının fark edilme yaşının 2,8’den 1,7 yaşa, tanı konma yaşının ise 4.7 yaştan 3.4 yaşa düştüğü tespit edilmiştir. 1999–2004 yılları arasında bir üniversite hastanesine başvuran 199 çocuk üzerinde yaptığı bir çalışmada, çocuklarda işitme kaybının aile tarafından ilk fark edilme yaşının ortalama 12,5 ay olduğu, tanı konma yaşının ise 19,4 ay olduğu gösterilmiştir. Ancak cihazlandırma ve eğitime başlama yaşının 2 yaşından sonra olduğu belirlenmiştir. Yapılan çalışmalar ülkemizde işitme kaybının fark edilme ve tanı konma yaşının düştüğünü göstermekle birlikte, bu yaşların istenen düzeyin çok altında olduğunu göstermektedir.

İşitme kaybının neden olduğu gelişimsel ve sosyal sorunların önlenmesi, aile tarafından erken yaşta fark edilen işitme sorununun, sağlık personeli aracılığıyla doğru yönlendirilmesi ve uygun zamanda tanı konması ve tedavi edilmesiyle mümkündür. Türkiye’de 2004 yılında başlatılan “Ulusal Yeni Doğan İşitme Taraması Kampanyası” ile tüm bebeklerin doğum hastanelerinden taburcu olmadan önce işitmelerinin güvenli ve doğru olarak test edilmesi sağlanmaktadır.

Yapılan tarama programlarından elde edilen sonuçlar, Türkiye’deki işitme kaybı sıklığı hakkında bilgi vermektedir. Hacettepe Üniversitesi, KBB-Odyolojik bölümü tarafından 5485 yeni doğanda yapılan işitme taramasında % 0.2 oranında işitme kayıplı bebek tespit edilmiştir. Erken işitme kaybı tanısı konulup erken eğitilen bebeklerin, dil gelişimine paralel olarak zihinsel, sosyal ve ruhsal gelişimleri de olumlu etkilenir.

İşitme Yetersizliği Olan Çocuklarda Eğitim Yaklaşımı

İşitme Yetersizliği Olan Çocuklarda Eğitim Yaklaşımı


İşitme engelli çocukların eğitimleri ile ilgili temel konular, eğitimde kullanılan iletişim yöntemleri, işitmeye yardımcı araçlar, yönetsel düzenlemeler, işitme engelli çocuğun okuldaki gereksinimleri alt başlıkları altında açıklanmıştır.

1) Eğitimde Kullanılan İletişim Yöntemleri

İşitme engelli çocuğun eğitimi ile sorumlu öğretmenin karşılaştığı en önemli sorun, öğrencisi ile nasıl iletişim kurması gerektiği ve ona da başkaları ile iletişim kurmayı nasıl öğreteceğidir. İşitme engelli çocuklara iletişim becerilerinin kazandırılmasında bilinen ve izlenen iki temel yaklaşım vardır.

a) Sözlü Dil Kullanan İletişim Yöntemleri

Yapısal Sözel/Oral Yöntem

Bu yöntemde, dilin öğretilebileceği ve öğretilmesi gerektiği düşüncesi ile yapılandırılmış dil, belli kalıplar ile ve belli bir sıra ile çocuklara öğretilmektedir. Bu yapılandırma, konuşma eğitimi, eklemleme çalışmaları, işitme eğitimi, dudak okuma eğitimi, dil ve okuma eğitimi başlıkları altında çeşitli çalışmaların tümünü kapsamaktadır. Çalışmalar, dilin öğretilmesi gerektiği düşüncesine göre yürütülür.

• Doğal İşitsel/Sözel Yaklaşım

Bu yöntem, işitme engelli çocukların da ana dillerini aynı işiten çocuklar gibi kazanabileceğini ve etkileşimci bir ortam sağlandığında, daha yavaş hızda fakat işiten çocuklar gibi dili edinebileceklerini savunmuştur. Doğal İşitsel/Sözel Yaklaşım için işitme cihazlarının kullanımı, bir önkoşuldur. İşitme cihazlarının en iyi durumda kullanımı, işitmenin maksimum kullanımı için yine bir önkoşuldur. Bu çocukların yerleştirildiği eğitim ortamlarında işitme kalıntısının gerçekten maksimum düzeyde kullanılıyor olması için gereken tedbirlerin alınması gerektiğini savunur.

İşitsel Yaklaşım/Tek Duyulu Yöntem

Sözel iletişim eğitiminin yalnız işitme ile başarılacağını savunan bu yöntemin amacı, işitmeyi erken yaşlarda işitme engelli çocuğun kişiliği ile bütünleş tirmektir. Bunun için işitme kaybı çok küçük yaştan tanılanmalı ve derhal çocuk cihazlandırılmalıdır. Doğal İşitsel/Sözel Yaklaşımdan en önemli farkı, eğitimde dudak okumaya yer vermemesi ve yalnızca cihazlandırılmış olan işitme duyusunu hedef almasıdır.

b) İşaret Kullanan Başlıca İletişim Yöntemleri

• İşaret Dili

El ile yaratılan ve ulusal ya da yerel belli işaretleri kullanan görsel bir iletişim sistemidir. Konuşma dilinden ayrı, söz dizimi farklı ve kendi kuralları olan bir dildir.

• Parmak Alfabesi

Alfabedeki her harf karşılığı parmakların değişik pozisyonlar alması ile sözcüklerin ve cümlelerin ifade edilmesidir.

• Tüm İletişim

Tüm İletişim, sözel, işitsel, yazılı ve işarete dayalı tüm elemanları birlikte kullanmaya dayanan bir eğitim yöntemidir. Ancak işaret dili kullanımına ağırlık verilmektedir.

2) İşitmeye Yardımcı Araçlar

İşitme cihazları, işitme engelli çocukların eğitim programlarının ayrılmaz parçaları olarak kabul edilmektedirler. Cerrahi ya da tıbbi tedavisi olanaksız olan bireylerin işitme kaybının getireceği sorunları hafifletmek üzere işitmeye yardımcı araçlar uygulanmaktadır.

Çocuklarda, tüm alanlardaki gelişimleri için işitme yaşantılarının niteliği çok önemlidir. Konuşma seslerini etkin bir biçimde işitemedikleri zaman, özellikle konuşma becerileri ve dil gelişimleri önemli ölçüde engellenecektir. Bu nedenle, tüm çocukların doğumdan sonraki ilk yıl içinde işitme taraması ile kontrol edilmeleri önem kazanmaktadır. İlk yaşı içinde işitme kaybı belirlenen bir çocuğun, teşhisten hemen sonra cihazlandırılması ile dil gelişiminin en hızlı olduğu dönemde çevresinden gelen işitsel uyarıları, gündelik konuşmaları alması ve dilini geliştirme olanağı kazanması mümkün olmaktadır.

Türkiye'de yapılmış araştırmalar göstermektedir ki, erken yaşlarda uygun işitme cihazları ile donatılan, anne babalarına eğitim verilen işitme engelli çocuklar, kayıpları çok ileri dahi olsa, konuşma dilini geliştirebilmektedirler. İşitme engeli çok ciddi bir engel olmakla birlikte, günün tüm saatlerinde sürekli takılan, çok iyi bakım ve onarımı yapılan işitme cihazları ile bu çocuklar çıplak kulakla hiç duyamayacakları sesleri duyabilmekte ve dil gelişimlerini sürdürebilmektedirler.

a) İşitmeye Yardımcı Araçların Türleri

Günümüze dek kaydedilen teknolojik gelişmeler sonucu işitmeye yardımcı araç tiplerindeki çeşitlilik artmıştır. Bu tipleri, temel alınan ölçütlerdeki değişkenliğe bağlı olarak farklı bir kaç türde sınıflandırmak mümkündür. İşitme araçları birer protez olarak ele alındığında, en genel anlamda bu protezleri etki prensiplerine göre iki ana başlık altında toplamak mümkündür:

 Akustik uyarım oluşturan protezler, diğer adı ile işitme cihazları.

 Elektriksel uyarım oluşturan protezler, diğer adı ile iç kulak protezleri.



• Akustik Uyarım Oluşturan Protezler

Bu protezler sesin amplifikasyonunu (yükseltilmesini) sağlayan geleneksel işitme cihazlarıdır. Cep tipi, kulak arkası tipi, gözlük tipi, kanal içi tipleri bulunmaktadır.

 Cep Tipi Cihazlar

Elektronik işitme cihazları arasında en geleneksel olan tiptir. Cihaz göğüs üzerinde taşınır. İşitme cihazının çıktısı, bir kordon ve küçük bir hoparlör aracılığı ile kullanıcının kulağına iletilmekte; hoparlör ile kulak kanalı arasındaki bağlantıyı bir kulak kalıbı sağlamaktadır. Bu sistem, 'geleneksel ve kullanılabilir işitme cihaz sistemi' olarak adlandırılabilir.

 Kulak arkası cihazlar

Bu tip cihazlar kulak kepçesi arkasında taşınmakta ve kulak kanalı içine yerleştirilen kulak kalıbına takılmaktadır. Kullanımındaki bu özellik nedeniyle 'kulak arkası' olarak adlandırılan bu cihazların çok çeşitli derecelerdeki işitme kayıplarına uygulanabilecek modelleri bulunmaktadır.

 Gözlük tipi cihazlar

Bu tip cihazlarda, cihazın elektronik elemanları bir gözlüğün çerçevesi içine

yerleştirilmektedir.



 Kulak-içi ve Kanal-içi Cihazlar

Bu cihazlar kulak kalıbı içine ya da kulak kanalı içine yerleştirilmektedir. Bu tipin popüler olması, kulak arkası işitme cihazlarına göre daha kozmetik görünümü olmasındadır.

 Grup Eğitim Sistemleri

Okul ortamında bir grup işitme engelli öğrenciye amplifikasyon sağlamak üzere kullanılır. Öğretmen-öğrenci arasındaki ve öğrenci-öğrenci arasındaki mesafe sorununu ortadan kaldırarak konuşma seslerini daha net duymaları amaçlanmıştır. Ancak taşınmaz üniteler olduğu için öğretmenin ve öğrencilerin gün boyu hareketlerini kısıtlar.

FM-Telsiz Sistemleri

Okul ortamında bir grup ya da tek bir işitme engelli öğrenci ile öğretmen arasındaki mesafe sorununu ortadan kaldırarak konuşma seslerinin daha net iletilmesi amaçlanmıştır. Ufak ve taşınır olma avantajı vardır ancak öğrencinin bireysel işitme cihazına bağlantı yapılarak kullanılabilir.

• Elektriksel Uyarım Oluşturan Protezler

İç kulaktaki duyu hücrelerinde çok ileri derecede hasar olduğunda uygulanabilmektedir. Basında biyonik kulak adı ile de konu olan bu protezler, koklear implant ya da iç kulak protezleri adını da almaktadır. Hava yolu ile uyarım sağlayan geleneksel işitme cihazlarından birey, konuşmayı geliştirmek için yeterli derecede yarar sağlayamadığı durumlarda ancak kullanılmaktadır. Cerrahi yöntemle kokleaya yerleştirilen elektrotlar, bu bölgedeki işitme sinirlerine doğrudan elektriksel uyarımları iletmekte ve konuşma seslerine ilişkin bilgileri vermektedir. Bu bilgiyi sinirlerin sağlıklı bir şekilde beyine ulaştırabiliyor olması gerekmektedir.

3) Yönetsel Düzenlemeler

İşitme engelli çocukların eğitim amacıyla ailelerinden uzakta bir yatılı ortama yerleştirilmeden eğitim verilebilmesi şu seçeneklerle olasıdır:

 Gündüzlü bir özel eğitim ortamına yerleştirilmek;

 Normal işiten yaşıtları ile birlikte bir eğitim kurumuna yerleştirilmek, diğer adıyla kaynaştırma;

 Gündüzlü bir özel eğitim ortamının aynı kurum içinde yer alması ve yarı-zamanlı kaynaştırma programının uygulanması.

 Kaynaştırma uygulayan tüm kurumların içinde destek eğitim hizmetleri biriminin yer alması.

4) İşitme Engelli Çocuğun Okuldaki Gereksinimleri

Kaynaştırmanın amacı, engelli çocuğu işiten toplum için hazırlamak, normal çocuklar ile etkileşmesini, bu yolla engelli çocuğun toplumun genel değerlerini gözlemesini, öğrenmesini ve uygun davranış biçimleri geliştirmesini sağlamaktır. İşitme engelli çocuk söz konusu olduğunda, normal işiten yaşıtlarının dilini öğrenmesi de hedeflenen amaçlardandır.

5) Sınıfta İletişimi Kolaylaştıran Teknikler

Tüm engel grupları ve nüfusu içinde, işitme kayıpları ileri derecede ve özellikle çok ileri derecede olan çocukların gereksinimleri fevkalade yoğun ve engelin kendine özgüdür. Bu gereksinimleri olan bir işitme engelli öğrencinin, normal bir sınıf içinde normal işiten bir çocuğun yanına oturmak suretiyle normal bir çocuğun öğrenme hızında ve aynı koşullarda öğrenmesini beklemek, gerçekçi olmayabilir. Bu öğrencilerin, ister kaynaştırma, ister özel eğitim sınıflarında olsun, engellerine özgü gereksinimlerinin karşılanması oranında öğrenmeyi gerçekleştireceklerini düşünmekteyiz.

İşitme engelli çocukların normal sınıflar içinde eğitim görmesi sırasında ortaya çıkabilecek bazı engele özgü sorunları hafifletebilmek için uzmanlar bazı önerilerde bulunmaktadır. Bu önerilerin pek çoğu, sağ duyu sahibi deneyimli bir sınıf öğretmeni tarafından belki de keşfedilmiş ve kullanılmaktadır.

 Öğretmen sınıf içindeki oturma düzeni içinde işitme engelli öğrencinin yerini, özel gereksinimlerini göz önüne alarak planlamalıdır. İşitme engelli bir öğrencinin konuşulanları anlayabilmesi için her zaman işitsel ve görsel ipuçlarını en iyi şekilde almaya gereksinimi olacaktır. Bu nedenle, çalışmaların yapıldığı sınıfın, laboratuarın ya da salonun ve bu ortamda dersi anlatan öğretmenin duruş yerine, yapılmakta olan çalışmanın türüne göre işitme engelli öğrenci için en iyi oturma düzeni değişiklik gösterebilecektir.

 İşitme engelli öğrenci geleneksel tipte işitme cihazı kullanıyorsa, mesafe sorununu çözen özel telsiz sistem ayrıca okula ya da öğrenciye sağlanmamış ise, bu durumda işitme cihazından yarar sağlanabilmesi için konuşmacı ile arasındaki mesafenin iki metreyi geçmemesi önerilmektedir. Yine benzer nedenlerle, çevreden gelen sesler, örneğin koridordan gelen gürültü, sınıf içinde diğer öğrencilerin yaratmakta olduğu gürültü, kısaca konuşmacının sesi ile aynı anda ortamda bulunan tüm diğer sesler işitme cihazı kullanan işitme engelli öğrenciler için önemli bir sorundur. Çünkü işitme cihazları bu sesleri de konuşma sesleri ile birlikte yükseltmekte, böylece konuşma seslerini tanımaları, anlamaları ve öğrenmeleri engellenmektedir.

 İşitme engelli öğrencinin konuşulanları anlayabilmesi için aynı zamanda dudak okuma ile de görsel ipuçları alması gerekmektedir. Öğrenci yalnızca dudakların hareketini izlememekte, aynı zamanda gözlerde oluşan anlam, yanaklar ve çenenin hareketleri gibi yüzün tümünde yer alan mimik ve bedenin kullanılması ile oluşan jestleri izleyerek de anlam çıkarabilmektedir. Bunun için de işitme engelli öğrencinin öğretmenini ve sınıfta söz alan diğer öğrencileri olabildiğince rahat izleyebileceği bir oturma düzeni çok yardımcı olmaktadır.

 Dudak okuma konusunda zaman zaman yanılgılar olmaktadır. İşitme engelli bireyler ile konuşurken bazı kişiler daha iyi anlaşılmak amacı ile abartılı dudak ve ağız hareketleri yapmakta, ya da konuşmanın hızını, temposunu yavaşlatmaktadırlar. Ancak normal konuşma hareketlerinden ve hızından yapılan her türlü sapma, hem konuşmanın anlaşılmasını güçleştirecek, hem de işitme engelli çocuğun yanlış konuşma hareketleri geliştirmesine yol açacaktır.

 İşitme engelli öğrencilerin bir çoğu, konuşmaları iyi anlaşılmadığı için ya da kendileri karşı tarafın konuşmasını çok iyi anlamadığı için aşırı çekingen davranmakta ve sınıf için konu açılımlarına ve görüşmelere katılmamakta, öğretmenin sorduğu sorulara yanıt vermekte çekimser kalmaktadır. Öğretmenin bu durumu fark etmesi ve katılımlarını sağlamak için bu öğrencilere önceleri kısa yanıtlar gerektiren sorular yöneltmesi, ayrıca diğer öğrenciler ile küme çalışmalarına katarak bir ekip içinde derse katılımını özendirmesi yardımcı olabilir.

 İşitme engelli bir öğrenciyi engelsiz öğrenciler ile birlikte bir sınıf içine yerleştirmek, öğrenciler arasındaki sosyal etkileşimin gerçekleşeceğini garantilememektedir. Belki de daha kolay anlaşabildiği ve yardım aldığı için, işitme engelli öğrenci her konuda danışmak ve soru sormak amacıyla sınıf arkadaşlarına değil de öğretmenine başvurmak eğiliminde olabilir. Bu nedenle öğretmeni, sınıftaki diğer öğrencilerin de sırayla bu öğrenciye yardımcı olmalarını sağlayabilir.

6) Eğitim Ortamının İşitme Engelli Çocuğa Özgü Düzenlenmesi

Çocuğun eğitim amacıyla yerleştirildiği ortamlardaki akustik düzenlemeler ve işitme cihazlarının etkin kullanımı son derece önemlidir. Çocuğun konuşmayı öğrenmesi, ana dilini kazanması isteniyorsa, konuşma seslerini işitme cihazları aracılığı ile temiz ve net olarak alabilmesini sağlayacak şekilde yerleştirildiği ortamın düzenlenmesi gerekmekte ve işitme cihazları tüm öğrencilere sağlanmalıdır. Özetle;

 Bireysel işitme cihazları sağlanmalı,

 Bu cihazların çalışıp, çalışmadığı her gün kontrol edilmeli,

 Öğrencinin cihazla birlikte kullandığı kulak kalıpları kendine özel yapılmış olmalı ve
Kullanıcı volümünde 'ötme' sesi yaratmamalı,

 ses ulaşımını sağlayıcı FM cihazları kullanılmalı,

 Sınıf içinde akustik düzenlemeler yapılmalı,

 İçeride ve dışarıdaki gürültü seviyeleri en aza indirilmeli,

 Gereksinimi gereği çeşitli görsel eğitici malzemeler kullanılmalı,

 sınıf mevcudu öğretmen-öğrenci ve öğrenci-öğrenci etkileşimlerine, işitme engelli

öğrenciye yeterli konuşma fırsatları verilmesine olanak sağlamalı,

 Konular ve kavramların öğretimi somut yaşantılar ile yapılmalı, öğrencinin bu yaşantılara

ve gözlemlere aktif katılımı sağlanmalı,

 Öğrenmeyi ve iletişim kurmayı özendirici öğretim teknikleri kullanılmalıdır.

Türkiye'de İşitme Engelli Çocukların Eğitimleri

Türkiye'de İşitme Engelli Çocukların Eğitimleri


Türkiye'de işitme engelli çocukların eğitimlerinin sorumluluğu, düzenlenmesi ve denetimi, diğer özel gereksinimi olan ve olmayan gruplarla birlikte Milli Eğitim Bakanlığı'ndadır. Yakın dönemde gerçekleştirilen Milli Eğitim Reformu ile zorunlu eğitim, bu çocuklar için de ilköğretim kademesine yükseltilmiş bulunmaktadır. Halen Türkiye'de yatılı/gündüzlü kurum olarak 49 adet işitme engelliler ilköğretim okulu, ayrıca 7 adet gündüzlü işitme engelliler çok-amaçlı meslek lisesi bulunmaktadır. Doğrudan Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı bu okullar dışında, Anadolu Üniversitesi’nde her kademede eğitim veren bir İşitme Engelli Çocuklar Eğitim ve Araştırma Merkezi (İÇEM) bulunmaktadır. Diğer bazı üniversitelerde de işitme engelli çocukların ve ailelerinin eğitimlerine yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Çeşitli illerde, özel kişilerce kurulan ve yürütülen bazı okulöncesi eğitim çalışmaları da vardır.

Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı bu okullarda eğitimde kullanılan iletişim yöntemi, okul yönetmeliklerine göre oral yöntem, diğer adı ile yapılandırılmış sözel yöntemdir. Ancak yapılan araştırmalar ve gözlemler, bu okullarda çeşitli işaret yöntemlerinin de kullanıldığını göstermektedir. Bu okullara başvuran çocukların çok geç teşhis edilmesi ve cihazlandırılması, birçoğunun hiç cihazlandırılamaması ve diğer bazı n edenler sonucunda öğrenciler konuşmayı ve sözel dili öğrenme fırsatları bulamamakta, iletişim gereksinimlerini çeşitli işaretler, jestler ve beden dili kullanarak karşılamaktadır. Bu okullar arasında Ankara'daki Kemal Yurt bilir İlköğretim Okulu, kuruluş yönetmeliği ile İÇEM modelini örnek almış, bu doğrultuda Doğal İşitsel-Sözel Yöntemi benimsemiş ve tüm çalışmalarını bu yönde düzenlemiştir. Bu nedenle de, bu okuldaki öğrencilerin gelişimlerinde bir farklılık gözlenmektedir.

Özel eğitim kurumları dışında, normal işiten öğrenciler ile birlikte eğitim alan işitme engelli öğrenciler de bulunmaktadır. Kaynaştırma uygulamasındaki bu öğrencilerin sayısı, 1997-1998 öğretim yılı itibariyle 1.620 'dir. Ancak, kaynaştırmadaki işitme engelli öğrenciler için gerekli ortamların ve destek hizmetlerinin sağlanabilmesi bu alanda bazı çalışmaların yapılmasını gerektirmektedir.

Türkiye'de ilk kez engelli bireylere yüksek öğretim kademesinde eğitim vermek üzere Anadolu Üniversitesinde kurulmuş bulunan Engelliler Entegre Yüksekokulu, 1993 yılında, eğitim ve öğretime işitme engelliler ile başlamıştır. Yüksek öğretim kademesinde 1997-1998 öğretim yılında toplam 72 öğrencisi bulunmaktadır. Yüksekokulun bazı programlarına 1998-1999 öğretim yılı için ortopedik engelleri bulunan öğrencilerin de alınması ile ilgili çalışmalar sürmektedir. Halen, Mimarlık lisans, Grafik Sanatları Lisans, Seramik Sanatları lisans; Bilgisayar Operatörlüğü Önlisans, Yapı Ressamlığı Önlisans olmak üzere beş program içinde eğitim vermektedir.

Nasıl İşitiyoruz?

Nasıl İşitiyoruz?


İşitmezlik ile ilgili bazı terimlerin daha iyi anlaşılabilmesi için bu bölümde işitme duyu organımız hakkında çok kısa bilgiler verilmiştir. Bu bilgiler ayrıca işitmezliğin yarattığı bazı sorunları daha iyi anlamamıza da yardımcı olacaktır. İşitme duyusunu oluşturan birçok eleman üç bölüm içinde ele alınmaktadır: dış kulak, orta kulak ve iç kulak.

 Dış Kulak

Dış kulak, kulak kepçesi ve kulak kanalından oluşur ve kulak zarı ile sonlanır. Kulak kepçesi ses dalgalarını toplar ve kulak kanalına yöneltir. Ses dalgaları, kulak kanalı içinde basınç değişiklikleri yaratarak kulak zarının titreşmesine neden olur ve kulak zarı titreşimlerin orta kulağa aktarılmasını sağlar.

 Orta Kulak

Orta kulak, esnek bir yapıya sahip olan kulak zarının arkasında kalan hava dolu bir alan ve bu alanda yer alan üç küçük kemikçik zincirinden oluşmaktadır. Bu kemikçikler çekiç, örs ve özengi adları ile bilinmektedir. Çekiç kulak zarı ile sürekli temas halindedir. Örs, bir yandan çekiç ile ve diğer yandan da özengi ile bağlantı halinde olup, oval pencere üzerine gelmektedir. Kulak zarının titreşimleri, orta kulak boşluğu içindeki kemikçik zincirinin titreşmesi ile oval pencereye aktarılır.

 İç Kulak

İç kulak bu bölümler arasında en karmaşık ve işitme için de en önemli olanıdır. Orta kulak ile iç kulak arasındaki bağlantı, özengi kemiği ve oval pencere arasındaki bağlantı ile sağlanır. İç kulak, içi sıvı dolu karmaşık tüplerden oluşmaktadır. Bu yapılardan bir bölümü işitme duyumuz ile ilgilidir ve koklea adını almaktadır. Diğeri ise denge duyumuz ile ilgilidir. Bu nedenle iç kulak işlevlerine göre iki bölüme ayrılabilir: ve stibüler sistem ve koklea. Vestibüler sistem dengeden sorumludur.

İşitme ile ilgili en önemli organ ise içi sıvı dolu kokleadır. Bu salyangoz biçimindeki organın içinde, çok duyarlı sinir uçları bulunur ve bunlar seslerin perde (tizlik-peslik) özelliğine duyarlıdırlar. Bu sinir fiberleri kokleadan çıkarken bir bölük halinde işitme sinirini oluşturmakta ve bilgileri beyine iletmektedir.

Normal işlev gören bir kulakta özengi hareket ettiğinde, oval pencereyi içe doğru hareket ettirmekte ve kokleadaki sıvının akışını sağlamaktadır. Bu sıvının hareketi ile tüylü hücrelerinin hareketlenmesi, mekanik titreşimin elektrik akımına dönüşümünü başlatan uyarıcıdır. Koklea sinirinin uyarımı ile elektriksel uyarılar beyine gönderilmekte, bunun sonucu olarak ses işitilmektedir.

Sesin işitme mekanizması içindeki iletiliş biçimi göz önüne alındığında, bu mekanizmanın dış ve orta kulaktan oluşan bölümü, oval pencere dâhil olmak üzere, iletim yolları; buradan ilerideki bölüm ise, koklea ve beyindeki merkeze kadar olan işitme siniri dâhil olmak üzere, duyu-sinirsel yollar olarak adlandırılmaktadır.

Normal bir işitme için, dış kulak, orta kulak ve iç kulağın ve işitme yollarının işlevlerini normal bir biçimde yerine getirmesi gerekir. Bu bölümlerden birisinde ya da birkaçında bir hastalık, hasar ya da anormal bir durum oluştuğunda, işitme kaybı doğmaktadır. Eğer sorun iletim yollarında ise, örneğin dış kulak ya da orta kulakta ise, bu durumda oluşan işitmezlik "iletim tipi işitmezlik" ya da iletim tipi işitme kaybı olarak adlandırılır. Sesin kokleaya iletiminde bir sorun vardır. Eğer sorun iç kulak işitme yollarında ise, oluşan işitmezlik "duyu-sinirsel tip işitmezlik" ya da sensorineural tip işitme kaybı olarak adlandırılır. Sensorineural bir kayıp, koklea ve/veya VIII. sinir iletimi boyunca olan bir işitme kaybıdır. İletim tipi ve duyu-sinirsel tipin her ikisini de kapsayan bir kayıp mikst (karışık) tip işitme kaybıdır.

Duyu-sinirsel tip işitme kaybı ile iletim tipi işitme kaybı arasındaki en önemli iki farklılıktan birisi, duyu-sinirsel tip işitme kaybının tedavi edilemez ve kalıcı bir kayıp olmasıdır. Hasar bulunan bölgedeki yapıların yeniden normal işlevlerine geri dönmesi artık söz konusu değildir. Ancak işitmeye yardımcı araçlar ve özel eğitim yaklaşımları ile bireyin durumunda önemli iyileşmeler sağlanabilir. İletim tipi işitme kaybı ise, KBB uzmanının uygulayacağı tedavi yöntemleri ile tıbbi olarak iyileşebilir ve sorunlu bölge normal işlevini yapabilir duruma gelebilir. Bu nedenle de, pek çok durumda kayıp geçici olma özelliğindedir.

İkinci önemli farklılık ise, konuşmanın ayırımındadır. İletim tipi kaybın diğer bir belirtisi, konuşma ayırımının bozulmamış olmasıdır. Diğer bir deyişle, iletim tipi kayıpta kişi, konuşma sesleri duyabileceği kadar yüksek/güçlü olduğunda, ne işitiyorsa, kulağına hangi sesler geliyorsa onu anlayacaktır. Bu durumda, yalnızca yüksek sesle konuşmak, anlaması için, konuşma ayırımı için yeterli olabilir.

İşitme kaybı iç kulakta ya da iç kulaktan beyin sapına kadar olan sinir yolunda olduğunda, sesler tamamen uygun bir şekilde iç kulak sıvısına kadar iletilmekte fakat burada normal bir şekilde analiz edilememekte ya da analiz edilen bilgiler işitme yollarında daha yukarıya aktarılamamaktadır. Bu nedenledir ki, konuşma sırasında ses yüksekliği arttırılsa dahi konuşma seslerinin anlaşılmasında, seslerin ayırımında güçlük yaratmaktadırlar. Özellikle /f, k, s, t/ gibi birçok ünsüz ses, hasarın çok ileri olduğu alanlarda analiz edilememekte, benzer sesler ile karıştırılmakta ya da hiç algılanmamaktadır. Böylece bu tip kaybı olan kişiler farklı yüksek frekans ünsüzleri kullanan ve benzer sesleri olan birçok sözcük arasında ayırım yapmakta son derece güçlük çekeceklerdir. Örneğin /fal, şal, kal, sal, çal/ gibi sözcüklerde yalnız işitmeye dayanılarak ayırım yapmak çok zor olacaktır.

Doğuştan işitme kaybı bulunan ya da küçük yaşlarında edinen çocukların içinde bulundukları durumu anlayabilmek için bir yöntem olarak, televizyonun sesini tamamen kısarak ve yabancı dilde verilen bir programı seyredebilirsiniz. Bu şekilde, bilmediğimiz bir dilde konuşulduğu için dudaktan okuma ile de anlayamadığımız ve hiç duymadığımız bir durumda yaşanabilecek iletişim sorunlarını biraz da olsa anlamak olası.

İşitme Engelliler Giriş Ve Tanımlar

Giriş
İşitme engelli çocuklar, işitme kaybının derecesine bağlı olarak konuşulanları anlama ve düşündüklerini ifade edebilme becerilerinden önemli ölçüde yoksun kalmaktadır. Bu durumda gelişimsel olarak olumsuz olarak etkilenen çocuğu, engelin farkına varan toplumda olumsuz yönde etkilenmekte ve çocuğa farklı bireymiş gibi davranmaktadır. Ailenin ve toplumun işitme engeli çocuğu kabul edebilmesi için bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Bundan dolayı bu konuyla ilgili işitmenin tanımı,nedenlerini,tiplerini, işitme yetersizliği olan öğrencilerin özellikleri ve işitme yetersizliği olan öğrencilerin eğitim yaklaşımı konularında bilgiler verilmiştir.

İşitme İle İlgili Tanımlar

İşitme duyusu, dış ortamda bulunan ve ses olarak adlandırdığımız mekanik titreşimlerin dış kulak yolundan içeri girerek, iç kulağı uyarması ve oluşan elektriksel potansiyelin akustik sinir aracılığı ile işitsel kortekse taşınması sonucu ortaya çıkmaktadır. İşitme, sesleri algılama eylemi veya süreci olarak tanımlanmaktadır.

Normal işiten bir bireyden söz edildiğinde, genellikle bu bireyin konuşmayı anlamak için yeterli düzeyde işitmesi olduğu kastedilmektedir. Çevrede aşırı gürültü olmamak koşuluyla, normal işiten bir birey herhangi bir özel araç, cihaz ya da teknik kullanmadan olağan durumlarda konuşmayı anlayabilmektedir. İşitme engelli birey, bazı sesleri duyabilmekte fakat bu düzeydeki işitme konuşmayı anlaması için yeterli olmamaktadır. Çok ileri derecedeki işitme kayıplarında ise, bir işitme cihazı kullanıyor iken dahi, yalnız işitme yolu ile konuşmayı anlaması çok güç olmaktadır. Bu durumdaki bireyler konuşmayı anlayabilmek için dudak okuma yöntemini de kullanmaktadır.

Eğitim alanında işitme engeli terimi, özel eğitim hizmetlerini gerektiren işitme özürleri için kullanılmaktadır. Özel eğitim alan çocukların pek çoğunda ise işitme kalıntısı bulunmaktadır. İşitme kalıntısı, işitme duyusunda sesleri analiz edip, işitme siniri yoluyla beyindeki işitme merkezine gönderen, hasar görmüş fakat canlı kalmış bir alan için kullanılmaktadır.

Bazı ülkelerde işitme engelliler için şu tanımlar kullanılmaktadır:

İşitme engeli: Geniş kapsamlı bir terim olup, hafif dereceden çok ileri dereceye kadar herhangi bir derecedeki işitme özrünü göstermektedir. Kendi içinde işitmeyen ve ağır işiten olarak gruplanmaktadır.

İşitmeyen bir birey, işitme kaybının, bir işitme cihazı ile ya da cihazsız, yalnız işitme yoluyla ana diline ilişkin bilgileri başarılı bir biçimde işlemlemesini önemli derecede engellediği bireydir.

Ağır işiten birey, genellikle bir işitme cihazının da yardımı ile işitme yoluyla dilsel bilgileri başarılı bir biçimde işlemleşebilmesine olanak verecek derecede işitme kalıntısı bulunan bireydir.

Sağırlık türleri nelerdir?