9 Ekim 2010 Cumartesi

İşitme Yetersizliği Olan Öğrencilerin Değerlendirilmesi

İşitme Yetersizliği Olan Öğrencilerin Değerlendirilmesi


Odyolojik Değerlendirme

Odyolojik; işitme sisteminin değerlendirilmesi, işitme kaybı tanısının konulması, işitme kaybında uygun rehabilitasyon yaklaşımlarının belirlenmesi ve uygulanması, işitme kaybında gerek görülmesi durumunda amplifikasyon (işitme cihazı, implantlar) uygulaması ve adaptasyonunun sağlanması alanında çalışan, günümüzde yaygınlaşan objektif test yaklaşımları ile işitme sistemini daha ayrıntılı olarak inceleme şansına sahip bir bilim dalıdır.

Bu değerlendirmelerin yapılabilmesi için değişik ölçüm araçları geliştirilmiştir. Kliniklerde kullanılan, farklı frekanslarda işitmeyi değerlendirme olanağı sağlayan odyometrelerdir. Odyometreler aracılığıyla belirlenen, işitme eşiklerinin gösterilmesi amacı ile kullanılan grafiklere “odyogram” adı verilir. Yaygın olarak kullanılan odyogramlar da, 1Hz ile 8000 Hz arasındaki değerlendirmeler yer almaktadır (Şekil- 1). İşitme eşikleri saptandıktan sonra, 500 Hz, 1000 Hz ve 2000 Hz’lerdeki işitme eşikleri toplanarak aritmetik ortalamaları alınır. Bu ortalama, saf ses ortalaması olarak da adlandırılır. Bu frekansların tercih edilme nedeni; günlük yaşamda kullandığımız konuşma seslerinin, daha çok bu frekanslar içinde yer almasıdır. Elde edilen saf ses ortalaması değeri işitme kaybının derecesini belirlemektedir.

İşitme kaybı olan bir kişinin, günlük yaşamında karşılaştığı fonksiyonel sorunları görmek açısından, son derece önemli olan konuşma testleri, Odyolojik değerlendirmenin en önemli kısımlarından birisini oluşturmaktadır. Konuşma testleri yapılmamış bir odyogram, kesinlikle tamamlanmış kabul edilmemelidir. İşitme kaybı ile birlikte yorumlandığı zaman işitme ve anlama sorununun belirlenmesi için önemlidir.

Erken Tanının Önemi

İşitme kaybına erken dönemde tanı konması ve tedavisinin planlanması, çocuğun ileri Dönemde karşılaşabileceği dil, konuşma bozuklukları, gelişimsel ve sosyal sorunların Önlenmesinde anahtar rol oynamaktadır. Özellikle ilk iki yaş, çocuğun konuşmasını geliştirebilmesi için en önemli dönemdir. Aile çocuğun büyümesini ve gelişmesini dikkatli bir gözlemle takip ediyorsa, işitme kaybı erken dönemde teşhis edilebilir.

Türkiye’de çocuklarda işitme kayıplarının boyutunu gösteren sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. 1970 ve 1990 yılları arasında 4521 işitme kayıplı çocukla yaptıkları çalışmada, işitme kaybının fark edilme yaşının 2,8’den 1,7 yaşa, tanı konma yaşının ise 4.7 yaştan 3.4 yaşa düştüğü tespit edilmiştir. 1999–2004 yılları arasında bir üniversite hastanesine başvuran 199 çocuk üzerinde yaptığı bir çalışmada, çocuklarda işitme kaybının aile tarafından ilk fark edilme yaşının ortalama 12,5 ay olduğu, tanı konma yaşının ise 19,4 ay olduğu gösterilmiştir. Ancak cihazlandırma ve eğitime başlama yaşının 2 yaşından sonra olduğu belirlenmiştir. Yapılan çalışmalar ülkemizde işitme kaybının fark edilme ve tanı konma yaşının düştüğünü göstermekle birlikte, bu yaşların istenen düzeyin çok altında olduğunu göstermektedir.

İşitme kaybının neden olduğu gelişimsel ve sosyal sorunların önlenmesi, aile tarafından erken yaşta fark edilen işitme sorununun, sağlık personeli aracılığıyla doğru yönlendirilmesi ve uygun zamanda tanı konması ve tedavi edilmesiyle mümkündür. Türkiye’de 2004 yılında başlatılan “Ulusal Yeni Doğan İşitme Taraması Kampanyası” ile tüm bebeklerin doğum hastanelerinden taburcu olmadan önce işitmelerinin güvenli ve doğru olarak test edilmesi sağlanmaktadır.

Yapılan tarama programlarından elde edilen sonuçlar, Türkiye’deki işitme kaybı sıklığı hakkında bilgi vermektedir. Hacettepe Üniversitesi, KBB-Odyolojik bölümü tarafından 5485 yeni doğanda yapılan işitme taramasında % 0.2 oranında işitme kayıplı bebek tespit edilmiştir. Erken işitme kaybı tanısı konulup erken eğitilen bebeklerin, dil gelişimine paralel olarak zihinsel, sosyal ve ruhsal gelişimleri de olumlu etkilenir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder