9 Ekim 2010 Cumartesi

İşitmezlik Nedenleri

İşitmezlik Nedenleri


İşitme kaybı nedenleri ayrıntılı olarak incelenirse, çok uzun bir liste elde edilir. Ayrıca bu liste birçok farklı etmenlere göre sınıflandırılabilinir. Örneğin, bireyin kendi yapısından kaynaklanan organik nedenler ile çevre koşullarından kaynaklanan çevresel nedenler; ya da işitme kaybının oluş zamanına bağlı olarak doğumdan önce, doğumdan sonra ve kalıtsal nedenler gibi. Doğuştan ve edinilmiş işitme kayıpları nedenleri ya da duyu-sinirsel işitme kayıpları nedenleri ile iletim tipi işitme kayıpları nedenleri gibi farklı sınıflandırmalara göre verilebilmektedir.

İşitme kaybı yaratan ve oldukça sık görülen ve özel ilgi isteyen temel nedenler şunlardır:

Kalıtım. İşitme kayıplarının en yaygın nedeni genetik nedenlerdir. Bazı ailelerde kalıtsal olduğunu izlemek olasıdır. A.B.D.'de işitme engelliler okul nüfusu içinde yapılan bir araştırmada, öğrencilerin %30'unda işitme kaybı bulunan akrabaları olduğu saptanmıştır. Akraba evliliğinin kalıtsal nedenli işitme kayıplarına yol açtığı bilinmektedir.

Erken doğum, doğum anı ve hamilelikteki komplikasyonlar. Bu etmenler işitmezlik ve diğer özür risklerini arttırmakta. Hamilelikteki komplikasyonlar birçok nedenden kaynaklanabiliyor: Hamileliğin ilk üç ayında radyasyon, zararlı ilaç kullanımı, enfeksiyonlar, doğum sırasında oksijensiz kalış bunlardan bazıları.

Kızamıkçık. Bu hastalık çok hafif belirtiler ile seyretmekte, ancak hamile bir anne, özellikle ilk üç ayı içinde bu hastalığa yakalanmış ise bebeğin işitme kaybı, görme özrü, kalp bozukluğu ve diğer bazı sorunlar ile etkilenme olasılığı vardır. Koruyucu olarak kız çocuklarına rutin aşı yapılan ülkelerde bu nedene bağlı özürler önemli ölçüde azaltılmıştır.

Erken çocukluk dönemindeki hastalıklar. Kabakulak, kızamık, zatürree gibi. Bunlardan menenjit ve otitis media ayrı başlıklar altındadır.

Menenjit. Beyin zarının iltihabı olan bu hastalık, sonradan edinilen işitme kayıpları nedenlerinden birisidir. Bakterilere ya da virüslere bağlı bir enfeksiyon olup, diğer zararlı etkileri yanında iç kulağa da hasar vermektedir. Çok ileri derecede kayıplara neden olmaktadır.

Otitis media. Sonradan edinilen işitme kayıpları nedenlerinden birisi de orta kulak iltihabıdır. Tedavi görmeyen orta kulak iltihapları, bu bölgede sıvı birikmesine ve kulak zarının delinmesine, böylece iletim tipi bir kayba neden olabilmekte, ilerleyen hastalık iç kulağa da hasar verebilmektedir.

Kan uyuşmazlığı. Anne ile bebek arasındaki kan uyuşmazlığı da işitme kaybı nedeni olabilmekte. Ancak bu konuda tıbbi girişimlerin ilerlemesi sonucu, gelişmiş ülkelerde bu nedenin görülmesi azalmaktadır.

Ototoksik ilaçlar. Streptomisin, kanamisin, kinin gibi ilaçların kullanımı iç kulakta hasar nedeni olabilmektedir.

 Gürültü ve yaşlanmaya bağlı nedenler. Ani ya da kronik gürültüye bağlı travmalar, yaşlanmaya bağlı kayıplar da iç kulakta kalıcı hasarlar yapabilmektedir.

Down's Sendromu. Down's Sendromu olan çocuklarda zihin engeli yanında işitme kaybı bulunma oranı çok yüksektir. Bazı yazarlar bu çocukların %75'inde işitme kaybı görüldüğünü bildirmektedir.

İŞİTME KAYBI TİPLERİ

İŞİTME KAYBI TİPLERİ


Patolojinin lokalizasyonuna göre işitme kayıpları aşağıdaki gibi sınıflandırılır.

1. İletim tipi işitme kaybı: Dış ve orta kulakta meydana gelen patolojilere bağlı olarak ortaya çıkan işitme kaybıdır. Sesin iç kulağa iletiminde problem vardır.

2. Sensörinöral tip işitme kaybı: Kokleada meydana gelen sesin transfer ve dönüşümünü engelleyen, periferik sinir yollarını da içine alan işitme kayıplarıdır.

3. Mikst tip işitme kaybı: Hem orta kulak hem de kokleada meydana gelen patolojilerin ortaya çıkarttığı iletim ve dönüşüm fonksiyonlarının etkilendiği işitme kayıplarıdır.

4. İşitsel nöropatiler: Ses enerjisinin koklead dönüşümünden sonraki işitme yollarından kortikal primer işitsel alanlara kadar uzanan yollar üzerinde meydana gelen patolojilerin ortaya çıkardığı işitme kayıplarıdır.

5. Sentral işitsel işlemleme bozuklukları: Korteksteki primer işitsel alanlarla Wernicke ve Broca alanları arasındaki iletişim bozukluğunun ortaya çıkardığı işitsel fonksiyon bozukluğudur.

6. Fonksiyonel işitme kaybı: Organik patoloji olmaksızın ağır psişik travmaların veya ikincil kazanç sağlama çabasının ortaya çıkardığı işitme kayıplarıdır.

İşitme Yetersizliği Olan Öğrencilerin Değerlendirilmesi

İşitme Yetersizliği Olan Öğrencilerin Değerlendirilmesi


Odyolojik Değerlendirme

Odyolojik; işitme sisteminin değerlendirilmesi, işitme kaybı tanısının konulması, işitme kaybında uygun rehabilitasyon yaklaşımlarının belirlenmesi ve uygulanması, işitme kaybında gerek görülmesi durumunda amplifikasyon (işitme cihazı, implantlar) uygulaması ve adaptasyonunun sağlanması alanında çalışan, günümüzde yaygınlaşan objektif test yaklaşımları ile işitme sistemini daha ayrıntılı olarak inceleme şansına sahip bir bilim dalıdır.

Bu değerlendirmelerin yapılabilmesi için değişik ölçüm araçları geliştirilmiştir. Kliniklerde kullanılan, farklı frekanslarda işitmeyi değerlendirme olanağı sağlayan odyometrelerdir. Odyometreler aracılığıyla belirlenen, işitme eşiklerinin gösterilmesi amacı ile kullanılan grafiklere “odyogram” adı verilir. Yaygın olarak kullanılan odyogramlar da, 1Hz ile 8000 Hz arasındaki değerlendirmeler yer almaktadır (Şekil- 1). İşitme eşikleri saptandıktan sonra, 500 Hz, 1000 Hz ve 2000 Hz’lerdeki işitme eşikleri toplanarak aritmetik ortalamaları alınır. Bu ortalama, saf ses ortalaması olarak da adlandırılır. Bu frekansların tercih edilme nedeni; günlük yaşamda kullandığımız konuşma seslerinin, daha çok bu frekanslar içinde yer almasıdır. Elde edilen saf ses ortalaması değeri işitme kaybının derecesini belirlemektedir.

İşitme kaybı olan bir kişinin, günlük yaşamında karşılaştığı fonksiyonel sorunları görmek açısından, son derece önemli olan konuşma testleri, Odyolojik değerlendirmenin en önemli kısımlarından birisini oluşturmaktadır. Konuşma testleri yapılmamış bir odyogram, kesinlikle tamamlanmış kabul edilmemelidir. İşitme kaybı ile birlikte yorumlandığı zaman işitme ve anlama sorununun belirlenmesi için önemlidir.

Erken Tanının Önemi

İşitme kaybına erken dönemde tanı konması ve tedavisinin planlanması, çocuğun ileri Dönemde karşılaşabileceği dil, konuşma bozuklukları, gelişimsel ve sosyal sorunların Önlenmesinde anahtar rol oynamaktadır. Özellikle ilk iki yaş, çocuğun konuşmasını geliştirebilmesi için en önemli dönemdir. Aile çocuğun büyümesini ve gelişmesini dikkatli bir gözlemle takip ediyorsa, işitme kaybı erken dönemde teşhis edilebilir.

Türkiye’de çocuklarda işitme kayıplarının boyutunu gösteren sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. 1970 ve 1990 yılları arasında 4521 işitme kayıplı çocukla yaptıkları çalışmada, işitme kaybının fark edilme yaşının 2,8’den 1,7 yaşa, tanı konma yaşının ise 4.7 yaştan 3.4 yaşa düştüğü tespit edilmiştir. 1999–2004 yılları arasında bir üniversite hastanesine başvuran 199 çocuk üzerinde yaptığı bir çalışmada, çocuklarda işitme kaybının aile tarafından ilk fark edilme yaşının ortalama 12,5 ay olduğu, tanı konma yaşının ise 19,4 ay olduğu gösterilmiştir. Ancak cihazlandırma ve eğitime başlama yaşının 2 yaşından sonra olduğu belirlenmiştir. Yapılan çalışmalar ülkemizde işitme kaybının fark edilme ve tanı konma yaşının düştüğünü göstermekle birlikte, bu yaşların istenen düzeyin çok altında olduğunu göstermektedir.

İşitme kaybının neden olduğu gelişimsel ve sosyal sorunların önlenmesi, aile tarafından erken yaşta fark edilen işitme sorununun, sağlık personeli aracılığıyla doğru yönlendirilmesi ve uygun zamanda tanı konması ve tedavi edilmesiyle mümkündür. Türkiye’de 2004 yılında başlatılan “Ulusal Yeni Doğan İşitme Taraması Kampanyası” ile tüm bebeklerin doğum hastanelerinden taburcu olmadan önce işitmelerinin güvenli ve doğru olarak test edilmesi sağlanmaktadır.

Yapılan tarama programlarından elde edilen sonuçlar, Türkiye’deki işitme kaybı sıklığı hakkında bilgi vermektedir. Hacettepe Üniversitesi, KBB-Odyolojik bölümü tarafından 5485 yeni doğanda yapılan işitme taramasında % 0.2 oranında işitme kayıplı bebek tespit edilmiştir. Erken işitme kaybı tanısı konulup erken eğitilen bebeklerin, dil gelişimine paralel olarak zihinsel, sosyal ve ruhsal gelişimleri de olumlu etkilenir.